19 Şubat 2011 Cumartesi

Haunters (2010)




Filmin baş karakterlerinin film ve dizi geçmişi iyi olduğu için fragmanını izlediğimde iyi bir film bekliyordum. Tabii filmde bir Türk'ün olduğunu da öğrenince ayrı bir merak sarmıştı beni. Bu kişi Enes Kaya idi. Güney Kore'ye üniversite eğitimi için giden ve orada kalan Enes daha sonra bir çok programa katılmış ve geçtiğimiz senelerde Seul FC futbol takımını çalıştıran Şenol Güneş'in çevirmenliğini yapmıştı. Enes'i çevirmen olduğu dönemden tanıdığım için Korecesinin çok iyi olduğunu biliyordum. Filmde de döktürmüş zaten Korecesini :)

Konuya gelelim. Psişik güçleri olan bir çocuğun ve onun annesinin yaşadıkları ile başlıyor film. Çocuk gözleriyle çevresindeki tüm nesneleri ve insanları kontrol edebiliyordur. Annesi bu yüzden gözlerini devamlı bir bezle kapalı tutuyordur. Annelik içgüdüsüyle ne olursa olsun oğlunu koruyordur. Bir gün aylak aylak eve gelen babası annesini dövmeye başlayınca dayanamayan küçük çocuk gözlerini açar ve babasını gözleri ile kontrol ederek dışarı çıkartır ve onun kendi boynunu kırdırtır. Çocuğun güçlerinin ne olduğunu anlamamız açısından bu giriş güzel olmuş. Daha sonra her şeyi kazanma hırsında olan çocuk kontrol edilemez duruma geldiğinde annesi onun gözleri kapalı iken boğmak ister. Ondan kurtulması lazımdır. Çocuk bir anda gözüyle bezi parçalar ve annesinin elinden kurtulur. 10 yıl sonrası ile film devam ediyor. Aradan geçen yıllardan sonra çocuk büyümüş ve iyice usta bir hale gelmiştir. Yaşamak için çalışmasına gerek yoktur. İstediği her şeyi elde edebiliyordur çünkü. Bu esnada bir hurdalıkta çalışan üç kafadarla tanışıyoruz. Bunlardan biri ana karakterlerden diğer süper gücü olan kişi. Diğeri Türk olan Enes Kaya bir diğer ise Ganalı Abu Dod.

Bu üçlü hep birlikte çalışıp birlikte eğlenirler. Süper gücünün farkında olmayan Im Gyoo'ya bir gün kamyon çarpar. Arkadaşlarının gözleri önünde son sürat gelen kamyon çarpmasına rağmen kısa sürede iyileşir. Onun özelliklerinden biride budur. Bu kazadan sonra patronu işe gelmemesini söyler ve Im Gyoo kendine yeni bir iş bulur. Ütopya diye bir yerdir burası. Dükkanın sahibi yaşlı adam enteresan şekilde paralarının çalındığını ve kimsenin bunu görmediğini anlatmıştır ona. Olan bitene anlam veremeyen Im Gyoo'yu arkadaşları yeni işinde ziyarete gelirler. Bu esnada Cho-in yine dükkana gelmiştir ve herkesi dondurmuştur. Parayı dükkan sahibini yönlendirerek kasadan aldırtır ve o anda hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. Hayatında ilk defa biri onun kontrolü dışında hareket edebiliyordur. Im Gyoo yavaş yavaş tepkiler vermeye başlar ve sonunda tamamen onun kontrolünden çıkar. Ancak diğerleri hala onun etkisindedir ve patronu ölümle burun burunadır. Onu kurtarmaya çalışan Im Gyoo'yu Cho-in patronunun elindeki şok aleti ile bayılttırır. Patronunu kurtaramayan Im Gyoo dükkana gelir ve kaseti arkadaşları ile izler. Yine o sırada kaseti yok etmek için gelen Cho-in'le karşılaşırlar. Böylece kovalamaca başlar. İkilinin birbiri ile mücadelesi ve gelişen olaylar şeklinde film ilerler.

Bir Güney Kore filminde Türkçe bir Türkü duymak hoştu bu arada. Filmi yine iki taksitte izledim onu da söyleyeyim :) Genel anlamda sıradan bir film. Konusu vasat kalmış. Daha iyisi yapılabilirdi. Ama puan olarak benden biraz kıyak gördüğünü söyleyeyim. Hem iki başrol oyuncusu hemde Türk oyuncu Enes Kaya için.

Due Date (2010)




Filmin konusunu az çok biliyordum. Başrol oyuncusu olan Zach Galifianakis'i görünce filmin konusunu anlamanız lazım aslında :) Robert Downey JR. bu filme pek gitmemiş bana göre. Konusuna kısaca değineyim sonra yorumuma geçeceğim.

Filmin başında Peter'ın uykudan uyanışı ve eşine telefonda rüyasını anlatışını görüyoruz. Gördüğü rüya o kadar saçma ki ne olduğunu anlamıyor ama anlatıyor. İşte bir ayı vardı sen doğum yapıyordun. Ben bebeğe ulaşmaya çalışıyordum ama ulaşamadım. Ayı ulaştı. Bebeğimizi tutuyordu. Sonra bebeğin göbek kordonunu çiğniyordu vs.. Telefonla konuşması araba ile havaalanına giderken de devam ediyor. Hava alanına geliyorlar ve konuşma bitiyor. Arabadan inmek için kapıyı açtığında Ethan'ın içinde olduğu araç kapıyı biçerek yanlarından geçiyor. Böylelikle ikili tanışmış oluyorlar. Kaza sırasında şoförler tartışırken bizim daha sonra zoraki ikili olacak film karakterlerimiz bagajlarını alıp araçlarından çıkıyorlar ve konuşmaya başlıyorlar. Özür dilerim vs. Bu esnada çantalar karışıyor ve farkında olmayan Peter'ın başı neredeyse büyük bir belaya bulaşmak üzeredir. Çünkü Ethan'ın çantasında kafa yapıcı ot vardır. Neyse ki sorunu aşıyor ve uçağa biniyor. Uçakta yine Ethan ile karşılaşıyorlar ve tam arkasındaki koltukta oturuyor. Hostes elektronik eşyalarınızı kapatın veya uyku moduna alın uyarısı yapıyor. Peter ise kapatmıyor bu esnada arkasında oturan Ethan başlıyor onunla konuşmaya. Telefonunu kapatır mısın? Biliyorsun teröristler bombayı cep telefonuyla patlatıyor vs. Bunu duyan yolcular panik oluyor ve şamata başlıyor. Uçaktan indirilen ikili artık kara yoluyla evlerine gitmek zorundadır. Çünkü ikisine de uçuş yasağı getirilmiştir. Eşinin doğumuna yetişmek isteyen Peter cüzdanını kaybetmiştir. İçinde kimlik kartı, kredi kartları vs vardır. Bunlar olmayınca mecburi olarak üzerinde olan para ile araç kiralamaya çalışmaktadır. O esnada yine Ethan rastlar ve onu götürebileceğini söyler. Böylece yolculuk macerası başlar.

Filmin başındaki saçma dediğimiz rüya aslında gerçekleşiyor. Ethan'ı ayı olarak tasvir ederseniz sonunu anlarsınız :)


Filmin geri kalanının senaryosunu lise çağındaki bir çocuk yazmış herhalde. Yok yok o bile fazla. Biraz eski tabirle yazayım. Ortaokul çağındaki bir çocuk yazmış olmalı. Bayat espriler. Sapık hareketler vs. Erkek olarak bizi güldürüyor zaman zaman ama izleyen bir bayanın hiç hoşlanmayacağı türde bir film diye düşünüyorum. Yanılıyorda olabilirim. Yorumlar belli eder bunu. Zaman kaybı bir film kısacası. Bir kaç yerinde gülüyorsunuz ama filmin geneli vasat.

1 Şubat 2011 Salı

127 Hours (2010)




Oscar adayı filmlerden bir diğerini daha izlemiş bulunuyorum. Ama ne izleme... Üç gün boyunca tam yatacağım saatlerde izlemeye başlayıp her seferinde belli bir süre izledikten sonra uykuya dalmış oluyordum :) En son dün filmin sonundaki yüksek sesli müziğe uyandım ne oluyoruz dedim. Tabii demekle kaldık aynen uykuya devam. Neyse en sonunda bugün yatış saatime yakın değilde akşam üzeri izledim filmin kalan kısmını ve rahatlıkla The Social Network'den iyi bir film diyebilirim.

Gelelim konusuna. Aron Ralston kendi başına buyruk bir dağcıdır. Tek başına bilinmeyen yerlere doğru keşifler yapmayı seviyordur. Günlerden bir gün yine kafasına eser ve kimseye haber vermeden büyük kanyona doğru yol alır. Yolda tanıştığı kızlara rehberlik eder ve güzel vakit geçirirler. Daha sonra kızları yolcu eden Aron yoluna devam eder. Kanyona geldiğinde yarıktan aşağı inmek için hazırlık yapar. Tam bu esnada tutunduğu kaya yerinden oynar ve dengesini kaybeden Aron aşağı doğru düşer. Büyük kaya parçasıda onunla birlikte aşağı düşer. Şans eseri kaya üzerine düşmez ama sağ kolu kaya ile kanyonun arasında kalmıştır. Ne kadar zorlasa da bir türlü kolunu kurtarmayı başaramaz. Bin bir türlü şey getirir aklına. İnsanoğlunun çaresizliğinin en güzel şekilde anlatıldığı hikayelerden biridir bu film. Gerçek hayattan alıntı olduğunu da söyleyelim. Hayatta kalma mücadelesinde Aron'ın başından geçenler ve yaşadıklarının anlatıldığı film genel anlamda sıkıcı gelebilir ama son bölümleri ve verdiği mesajlar oldukça iyiydi.

Çoğu kişi bu filmden sonra şunu düşünmüştür eminim. Bundan sonra anneme babama gideceğim yeri haber vermeden gitmeyeceğim :) Sizin nerede olduğunuzu bilmedikleri için yardım edecek kimseniz de bulunmuyor böyle bir olayla karşılaşırsanız. Nasıl ki bir kaza sonucu ölüm anını yaşadığını hisseden insanların hayatı gözlerinin önünde bir film şeridi gibi akıyorsa bu filmde de bu konu edinilmiş ve Aron'ın çıkarttığı dersler aktarılmış. Aklını kaybetme raddesine gelinen o anlar filmi izlerken bile sizi etkileyebiliyorken o anı yaşayan insanın nasıl bir durumda olduğunu hayal bile edemiyorum. Sonuç olarak en baştada söylediğim gibi bir kıyaslama yapacaksak oscar adayı filmler arasında Social Network'den daha etkileyici bir hikayesi var.

Newer Posts Older Posts