23 Eylül 2011 Cuma

The Tree of Life (2011)


Film Amerika'da 1950'li yıllardaki bir hikâyeyi anlatıyor. Başlangıçta dinsel bazı öğütler ile başlıyor ve devamında postacının acı haberi getiren mektubu ile devam ediyor. Askerlik görevini yapan daha 19 yaşındaki oğullarının ölüm haberidir bu. Mektubu alan annesi ağlamaya başlıyor ve eşine haber veriyor. Telefonda haberi alan eşi evine geliyor ve buradan sonra vicdan muhasebesi başlıyor. Çünkü babası bütün çocuklarına çok kötü davranan birisidir. Askerde gördüğü disiplini evinde de uygulamaya çalışıyordur. Fakat bu davranış çocukları kendisinden soğutuyordur. Öyle ki babalarının ölmesini isteyecek duruma geliyor çocuklar artık. Filmin devamında üç kardeşin başlarından geçenler ve tam bir aile dramını izliyoruz.

Film basit gibi görünse de değişik bir yaklaşım tarzıyla yaratılışı, insanların üzerindeki psikolojik baskının nelere yol açabileceğini anlatmış. Özellikle anne karnındaki çocuğun seslenişi kısımları çok iyiydi. İnsanı bambaşka diyarlara ve duygulara götürüyor. Etkileyici bir film ama çok sıkıcı. Nedeni ise çok az konuşma olması. Bu tür filmleri izlerken insan boğuluyor. Müzikler, görsel şölen vs bunlar iyi ama konuşmadan bir film yapıldı mı ben çatlıyorum :) İki saatin üzerindeki bir filmde 500 satırı bile bulmayan bir çeviri var ki içler acısı. Çeviri için demiyorum tabii ki. Bir şeyler söyleyin artık lütfen durumuna geldim. Zaten ilk seyredişimde son bölümlerde sızmışım.

Her şeye rağmen yönetmen iyi iş çıkartmış. Az konuşma yapılan filmle ilk olarak Kim-ki duk sayesinde tanışmıştım. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış.. ve İlkbahar filmiydi bu. İzlerken yine böyle sıkılmıştım. İzlediğim en sıkıcı filmlerden diyebilirim. Ama konuşmadan da film yapılabileceğini göstermişti yönetmen o filmde.

İzlemesenizde olur diyorum. Bu tür filmleri seviyorsanız izleyin tabii ki :)

11 Eylül 2011 Pazar

Bedevilled (2010)

Bedevilled
Mazlum



Bir bankada çalışan Hae-won (Seong-won Ji) sırf kendini düşünen bencil birisidir. Gelen yoksul müşterilere kredi vermemek, bir cinayete şahit olup tanık olmayı reddetmesi. Polise hiç bir şey görmediğini söylemesi. Bankada başka bir arkadaşı onun kredi vermediği kişiye kredi açınca sinirlenip ağzına geleni söylemek gibi her türlü kendinden nefret ettirecek eylemi yapıyordur. Bankanın temizlikçisi bunun tuvalette olduğu bir sırada kapıyı üzerine kilitler. Hae-won bunu kredi veren arkadaşının yaptığını düşünür ve tokatlar. Burada yaptığı zulüm müdür tarafından tatile gönderilmesiyle son bulacaktır. 

Dikkat filmi izlemediyseniz uyarayım bu yazı spoiler içerir! Filmin temasının intikam üzerine olduğunu söyleyeyim okumayacaklar için.

Hae-won çocukluğunun geçtiği adaya tatile çıkacaktır. Seul'den uzakta kendi halinde insanların yaşadığı bu adada çocukluk arkadaşı Kim bok-nam (Yeong-hie Seo) onu bekliyordur. Ada'da kısa sürede arkadaşının çok zor durumda olduğunu görecektir. Etrafındaki insanlar tarafından adeta köle gibi kullanılıyordur. Kocası, kaynanası, kocasının kardeşi ve diğer köylüler tarafından hor görülmektedir. Öyle ki kendi kocasının kardeşi bile ona tecavüz etmektedir. Bu yetmezmiş gibi kocası ada dışından fahişe getirtip gözü önünde ilişkiye giriyordur. Kim bok-nam bütün bunlara sesini çıkartmıyordur ama çocuğuna kocası tarafından cinsel tacizde bulunulduğunu görünce gözü döner. Öldürmeye kalkışır ama aklını toparlar ve Hae-won'a kızını yanına alıp adadan götürmesi için yalvarır. Durumu anlatır ama Hae-won buna inanmaz. Babasının kendi kızına böyle bir şey yapamayacağını düşünür.

Son çare olarak bir sabah kızıyla birlikte gizlice adadan kaçmaya çalışan kadın kocası tarafından yakalanır ve dövüle dövüle evine getirilir. Yolda annesinin dayak yediğini gören küçük kız buna dayanamaz ve babasına karşı koymaya çalışır. Adamın bacağını ısırır ve o da saçından tutup fırlatır. Küçük kızın kafası bir kayaya çarpar ve oracıkta ölür. Kim bok-nam deliye dönmüştür. Adaya polis çağırılır ve kızın nasıl öldüğünü öğrenmeye çalışır.

Adamın annesi ve bütün köylü ağız birliği yaparak kızın düştüğünü o şekilde öldüğünü söyler. Hepsi yaşlı kadındır ve belli ki o adamlara iş yaptırmak konusunda mecburlar ve korkuyorlardır. Bu yüzden yalan ifade verirler. Bundan sonrası intikam soğuk yenen bir yemektir temalı katliama tanık oluyoruz.

Bu arada Hae-won adada iken cep telefonuna işten çıkartıldığına dair bir mesaj gelir. O da adadan ayrılma planı yapıyordur. Fakat o gün gelmeden bu olaylar olmuştur.
Filmde dikkat çekici diyaloglar vardı. Sıradan bir intikam filminden öte iyi bir konusu ve haklı intikam söz konusuydu. Haklı intikam türü filmleri seviyoruz biz çekik severler olarak :) Gelelim bu diyaloglara;

Kim bok-nam kaynanası ile konuşurken arkadaşı Hae-won geç saate kadar uyumuştur ve bu yüzden kaynanası söylenmeye başlar. "Lanet kadın bu saatte hâlâ yatakta mı?"

Kim bok-nam: Seul'de hayat çok zor olmalı.

Kaynana: Bir kadın en çok ağzında bir erkek aleti varken mutlu olur. Daha evlenmemiş ve
tatile mi çıkıyor? Aptal kız!

Yine kocasının dayaklarından birini yediğinde Kim bok-nam kafasını çarpar ve kocası şunu söyler.

"Ortalığı velveleye verme, kaltak. Biraz fasulye ezmesiyle bir şeyi kalmaz. Çekil!"

Bu söz önemli çünkü filmin sonunda aynı şeyi Kim bok-nam kocasına söylüyor.

"Biraz bekle, üzerine fasulye ezmesi koyayım.

Artık acımıyor değil mi?! Artık acımıyor, değil mi piç herif?!"

Bunu söylediğinde gülmeye başladım. Çünkü kızı öldürdüğünde de kafasına fasulye ezmesi sürerse bir şeyi kalmayacağını söylemişti aynı adam. Kocasını ve ona düşman olanları öldürmekle kalmıyor Kim bok-nam. Bir kişi daha kalmıştır. En yakın arkadaşı Hae-won. Filmde o anda göstermiyor ama Hae-won her şeyi aslında görüyor ve gelen polise yine ifade vermiyor. O esnada uyuduğunu söylüyor. Filmin son bölümü onların mücadelesi şeklinde geçiyor. Sonunda ne oldu onu söylemeyelim bari :)

Beğendim bu filmi. Daha önce kısa kısa bakmıştım bu ne ya diyip geçmiştim. Dün twitter'da da yazmıştım bunu.

İntikam filmlerini sevenler bunu da sevecektir.

Musa (2001)

Musa The Warrior
 


Koryu hanedanlığı M.S. 1375 yılında Çin'deki Ming hanedanlığının elçilerinden birinin öldürülmesi yüzünden sürgün edilmiştir. Koryulular devamlı elçiler göndermişlerdir ve sonunda araları düzelmiştir ancak evlerine geri dönemeyenlerde vardır. Bu hikayede bir grup Koreli diplomatın ve onun adamlarının mücadelesi anlatılıyor.

Film için hiçbir masraftan kaçınılmamış. Bu çok belli oluyor. Kaliteli bir yapım çıkmış ortaya. Oyuncu kadrosundan gördüğünüz gibi önemli isimlerde var. Kore'de en önemli filmlerde oynayan Woo-sung Jung en dikkat çekeni. Çin'in dünya sinemasına kazandırdığı güzellik Ziyi Zhang'ı da anmadan olmaz :) Açıkçası film izlemeden önce kadrosuna bakarım mutlaka. Sevdiğim oyuncular varsa izlerim. Birde Sung-kee Ahn var. Adamın oynadığı film sayısı inanılmaz :) Bu kısa bilgiden sonra hikayeyi anlatmaya devam edelim.

Koryulular çölde ilerlerken büyükelçileri Moğolların saldırısı sonucu ölür. Büyükelçi öldüğü için göreve devam etmenin bir anlamı olmadığını düşünen General Choi Koryu'ya geri dönme emri verir. Yolda elçi yardımcısı yaşlı adam daha fazla dayanamaz ve vefat etmek üzeredir. Elçi yardımcısının muhafızı ve kölesi olan Yesul artık özgür birisidir.


Çünkü efendisi ölmeden önce onun artık herkes gibi özgür biri olduğunu ilân etmiştir. Grubun başındaki general bu durumu pek beğenmez. Bir süre sonra mola verdiklerinde yolda Moğollar tarafından kaçırılan Çin'li prensesi görürler.




Onu kurtararak kendilerini affettirmenin daha kolay olacağını düşünmüşlerdir. Bu planı uygulamaya koyarlar ve ölüm kalım savaşı artık başlamıştır. Çin'li prenses bir görüşte Yesul'un ne kadar cesur biri olduğunu anlamıştır. İkili arasında yakınlaşma belirtileri başlar.

Artık yeni hedefleri evlerine dönmek değil prensesi korumak ve onu sağ salim sarayına götürmektir. Filmin bundan sonrası büyük bir mücadeleye sahne olacaktır. Yine çok fazla uzatmamak için bu kadar diyorum :) Sonunu beğenmedim.


Biraz resim verip bu yazıyı bitireyim.


Newer Posts Older Posts